29 Nisan 2011
Dram , Gizem , Savaş
139 Dak.
Bir artı bir bir, eder mi?
Film, Nawal'in kendini verdiği söze adamasındaki ısrarı sonucunda örtülü gerçeklerin yavaş yavaş açığa çıkmasını konu edinir. Nawal Marwan vasiyetinde, ikiz çocukları tarafından sözü yerine getirilmezse kimsenin bilmediği bir yerde, mezar taşsız bir şekilde gömülmek istediğini bildirir. Söz, Nawal'in yazdığı iki mektubun sahiplerini bulmasıdır. İkizler, vasiyeti okuyan noterden bir ağabeyleri olduğunu ve babalarının yaşadığını öğrenir. Mektupları ulaştırma görevi Jeanne'a düşer.
Öfkesinin esiri Simon, bu mektupların sahiplerini bulup onları teslim etmeye yanaşmasa da bir matematikçi olan Jeanne, annesinin vasiyetini yerine getirmek adına kendisini bu yapbozun parçalarını tamamlamak mecburiyetinde hisseder ve hiç bilmediği bir hayatın içine doğru yola koyulur. Gitmeden önce asistanlığını yaptığı profesörü ziyaret eder. Bu esnada sınıf ortamında bir konuşma yaparak asistanını tanıtan profesör filmin formülünü de verir: ''Şu âna kadar matematiğin kesin ve kati problemlere kesin ve kati cevaplar verdiğini düşünüyordunuz. Şu anda bambaşka bir maceraya adım atmak üzeresiniz. Konumuz, sizi sürekli çözülemeyen, sizi başka problemlere götüren, çözlemeyen problemler olacak. Çevrenizdekiler daima umutsuz bir şeyin peşinden koştuğunuzu iddia edecek. Uğraştığınız konular aşırı karmaşık olduğu için tutunacak bir dalınız da olmayacak. İşte yalnızlığın vatanı halis matematiğe hoş geldiniz.''
Burada henüz çözülememiş, kökeninin sırlarla örtülü olduğu düşünülen 1+1=1 Collatz Teoremine gönderme yapmaktadır: Her tam sayı önünde sonunda 1'e indirilebilir. Bu teoremle, filmin sonunda Nawal'in, çocuklarının babasına ve oğluna yazdığı iki ayrı mektubun tek bir kişiye teslim edilmesi arasında bir bağlantı kurulabilir.
Jeanne'ın yolculuğu esnasında sürekli flashback yöntemi ile Nawal'in hayat hikâyesini izleriz. Filmdeki bu atlamalar ve sert geçişler, insanda şimşek çakmasına benzer âni irkilmelere yol açıyor. Yolculuğu on bir ana başlıkta anlatmayı tercih eden Denis Villeneuve'ün hem kendisi hem de seyircisi için oluşturduğu izlekler az da olsa bu keskinliği kırıyor. En son başlığa “Incendies” adını vererek bu yangına şahit olan gözlerde uzun süre devam edeceğini düşündüğü acıya da gönderme yapıyor.
Filme yolculuklarıyla anlam katan iki kadının birbirine benzerliği de dikkat çekici. Bu durum Lübnan'ın iki yüzüne benzetilebilir. Bir yanda Filistin kamplarının bulunduğu, nedeni bilinmeden girişilen bir mücadelenin gerilim bölgesi, diğer yanda er geç çıplak gerçeklikle yüzyüze gelmek zorunda kalacak profesörlerin, noterlerin (avukatların) dünyası...
Nawal'in sözüne dair adanmışlığı, geride bıraktığı yarım kalan aşk hikâyesiyle bütünleştiğinde Zhao Di'nin güçlü ve ne istediğini bilen tavrından izler barındırıyor. Babasının vefatıyla şehirden dönen oğlun, babasının vasiyetini yerine getirme konusunda yaşadığı ikilemin “flashback” yöntemi kullanılarak aktarılması da bir diğer benzerlik.
Film, birçok dinden insanın yaşadığı Lübnan'da çıkan, uzak güçler tarafından tayin edilen ve ne için olduğu belli olmayan, herkesin herkese karşı savaştığı iç savaşın yorduğu bir ülkenin yaralarına bakabilme cesaretini taşıyor. Orta Doğu’ya çoğunlukla uzaktan bakan ülkelerin basınında çıkan 'çok etkileyici, büyüleyici' şeklindeki eleştirilerin ardında da bu bakışın izleri görülebiliyor.
Shakespeare piyeslerine benzetilen, tarihi bir dram havasındaki tiyatro metninde var olduğu söylenen mizahi yöne film uyarlamasında rastlamak pek mümkün değil.