(Michael Haneke/Yedinci Kıta) Der Siebente Kontinent (1989) Filmi İncelemesi

Burhan
2

  • A. Görüntüsel Anlatım (Michael Haneke/Yedinci Kıta) Der Siebente Kontinent (1989)
 Psikolojik çözümleme;
     Michael Haneke, çekirdek bir aile üzerinden gelişmiş toplumlardaki modern şehir yaşamının, aile yaşantısının monotonluğunu, yozlaşmışlığını ve izolasyonunu çarpıcı bir dille anlatmıştır. Birbirlerine ve kızlarına yabancılaşmış olan Georg ve eşi Anna, anne babasının ilgisizliği yüzünden ilgi çekmek için kör taklidi yapmaya başlayan Eva'nın içinde bulunduğu durumu görünce yaşadıkları hayatın sıradanlığını ve anlamsızlığını fark etmektedir. Her gün birbirinin aynı olan yaşamlarından kurtulmaya karar veren Georg ve Anna, tatile çıkacaklarını söyleyip kendilerini eve kapatırlar. Planları, önce bütün eşyalarını, anılarını yok edip ardından anlamsız hayatlarından ebediyen kurtulmaktır. Filmin başından itibaren orta sınıf bir ailenin rutin hayatı devam ederken birden bire bu durumla karşılaşmalarının ardından her şeylerini satıp onlardan uzaklaşma, kendini soyutlama ve olaylara duyarsızlaşma şeklinde devam ediyor. Bu anlamda bir zıtlık yaşanmasını saldırgan ve rahatsız edici bir tavırla tüm eşyaların dakikalarca yok edilmeye çalışıldığı sahneler adeta gözümüze sokulmaya çalışıldığı, bazen rahatsızlık duyulup bazen de bu davranışlardan zevk alındıktan sonra yok edilen cansızların bir anlam ifade etmemesinin yanında eva’nın dağılan akvaryumdan ölüme uçan balıklar karşısındaki tepkisinin yarı çocuksu hissiyat, yarı canlıya değer verme güdüsünün yansımasının verdiği üzüntü dahilinde neye uğradığımızı şaşırmış bir durum içerisinde kendimizi buluyoruz. Burada zamanın en küçük algılanabilir birimine kadar planlanmaya çalışıldığı, insan varlığının hesaplanabilir niceliksel bir öğe haline geldiği toplumlarda insanın düşmekte olduğu varoluşsal durumu görebiliyoruz. Karşımızda belli bir hayat kuralları çerçevesine yaşayan, hayatlarında farklı hiçbir şey olmayan insanlar, görünürde her şey tertemiz belli saatlerde kalkılıyor belli günlerde araba yıkanmaya götürülüyor fakat sürekli arka planda işleyen görünmeyen bir huzursuzluk, bir tedirginlik var. Yabancılaşma belki de böyle başlıyor. Eva'nın içinde bulunduğu araba, yıkama makinesi tarafından yıkanırken her şey tüm çıplaklığıyla ortadadır; cansız varlıklara bağımlı hale gelmiş insanoğlu, zamanla o varlıklara benzeyerek donuklaşıp, ruhunu kaybetmekte; işin fenası bunun farkında olmasına rağmen giderek daha fazlasını ister hale gelmektedir. Burada bir insanın nasıl yok edilebileceği aslında hedefi, geleceği yok etmektedir. Öncelikle bizim sanki sonsuza dek sürecekmiş gibi düşünüp sonsuz döngüye kapıldığımız öğeler birer birer yok edilir. Aboneliklerimiz, sanki aynı evde, aynı şehirde sonsuza dek sürecekmiş gibi gözüken her ay genel giderlerimiz, kapsamındaki değerlendirilen abonelikler birer birer iptal edilir. Ardından işimiz, okulumuz, her bireyin hayatının birincil hedefleri olan iyi bir iş, iyi bir okul.  Aile istifalarını verirken ya da ayrılacaklarını deklare ederken komşulara, eşe dosta, uzun süre bulunulmayacağı haber verilip iletişim tamamen kesilir. Gelmeyen gelecek için biriktirilen, insanın geleceğinin garantisi bankadaki tüm paralar çekilir. Sonra dünyanın maddesel zevkleri ile vedalaşılır, Daha sonraysa geçmişi yok etme bölümü; özel günlerin biricik yansıması olan resimler, tüm mobilyalar, çocuğun yaptığı resimler ve karalamalar, evdeki tüm eşyalar, yok edilir. işte bu modernite içinde, hızlı adım atma çabası içindeki bu toplumlarda tam teslimiyet halindeki eğitimli orta sınıfın durumu; kurgusu, planları, görüntüleri bize insanları değil ‘nesneleşmiş ilişkiler içindeki insanları’ anlatmaktadır.

B. Gösterge Çözümlemesi 
GÖSTERGE 
İnsan
Şehir
Nesne
Aile ve toplum yapısı

GÖSTEREN 
George Anna ve kızları Eva
Avusturya
Araba, ev, kişisel eşyalar, para, süper market, tv, medya
Orta sınıf çekirdek bir ailenin oluşturduğu burjuvazi

GÖSTERİLEN 
Sistemin ve cansız nesnelerin esiri olmuş, duyarsızlaşmış, nesneleşmiş ilişkiler içindeki insanların kimliksiz bir hale gelmesi.
Kapitalizm ve onun oluşturan bölge.
Bireyleri esiri yapan, onları kendi gibi cansızlaştıran ve toplumdan koparan nesnelerin, nesnelleştirmesi.
Batılı insanın soğukluğunun teşhir edilmesi; bu soğukluğun ortasında büyüyen anlamsızlığı ve bu anlamsızlığın ortasında çırpınan batılı insanın ve ilişkilerin buzlanması.

       Bu filmde kullanılan göstergeleri dört grupta toplayabiliriz. İnsan göstergesi olarak, orta sınıf çekirdek bir aile yaşanının nesneleşmiş yapısı.
      İkinci gösterge, şehrin merkezinde bir yer (Batı toplumu)
      Üçüncü gösterge olan nesneler, insanları; bu bitmek bilmezmiş gibi görünen yaşamın esiri haline gelmesine neden olan dünyevi, bağlayıcı ve oyalayıcı işlevlerinin insanlar üzerindeki egemenliği.
      Dördüncü gösterge olarak kullanılan aile ve toplum yapısı; sistemin kölesi haline getirdiği, onların düşünmesine dahi izin ve fırsat vermeyen kapitalist sürecin oluşturduğu, insanlar arası sağlam bir ilişkinin olmadığı, ailesel ve toplumsal ilişkilere karşı duyarsızlaşan, cansız nesnelerin cansız esiri olmuş sorgulayamayan insanların oluşturduğu et yığını.

C. Dizisel ve Dizimsel Çözümleme 
Bu başlık altında ikili karşıtlıklar verilmiştir.
GÜÇLÜ –GÜÇSÜZ
KADIN-ERKEK
DOĞAL-YAPAY
GERÇEK-SAHTE
CANLI-CANSIZ
TUTARLI-TUTARSIZ
DÜZENLİ-DÜZENSİZ
DAYANIKLI - DAYANIKSIZ 
KARARLI -KARARSIZ 
GELİŞMİŞLİK -GERİ KALMIŞLIK
BAŞARI - BAŞARISIZLIK 
ELBİSELİ-ELBİSESİZ

       Filmin çözümlenmesinde oluşturulan bu farklılıklar; Filmde inisiyatifi elinden alınmış, sistemin kendisinden bekledikleri dışında hiçbir edimi olmayan, yani varoluşsal olarak “çoktan ölmüş” bir aile ele anlatılırken, filmin vurguladığı diğer önemli bir konu da refah toplumlarında ilişkilerin giderek mekanikleşmesi ve hem aile içinde hem de toplumda  meydana gelen kopukluğun  oluşumu anlatılmıştır.

D. Kodlar 
     Kodlar toplumsal kültürün bir ürünüdür ve toplumsal geçmişe ya da kullanıcıları arasındaki uzlaşmaya dayanır. Bu filmde orta sınıf çekirdek bir ailenin hayatını devam ettirmesi açısından diğer insanlar gibi fizyolojik ihtiyaçlarını gidermeleri için çalışmaları, çabalamaları her insan uğraşısı için aynıdır. Fakat sistemin ve sistemin oluşturduğu toplum yapısının insanları; bitmek bilmeyecek bir döngü içerisine hapsetmişçesine, her gün aynı uğraşılar etrafında aynı şeylerin yapılması bir monotonluğa bu monotonluğun mekanikleşmeye ve sistemin olmazsa olmazı parçaları haline dönüştürmüş, doğal olarak ailevi ve toplumlar arası ilişkilerin de kilitlenmesine neden olmuştur.



 E. Metafor ve Metonimi Kullanımı 
     Filmde öncelikle doğal olarak toplumun bir parçası olan insan ve insanın zamanla toplumdan ayrışarak sistemin bir parçası haline dönüşürken, insanın kendisine ve topluma yabancılaşması, üstelik yabancılaşma olgusunun, kendisinin ürettiği cansız nesnelerin kölesi haline gelmesi vurgulanmaktadır.
    Metaforik açıdan insansı değerler yerine, insanın geliştirdiği araç-gereçlerin artık günümüzde tanrısal mitlerden daha çok mitleştirildiği görülmektedir. Filmde  insan ise kendi ürettiğinin metaforudur. Burada metafor olarak  “akvaryum” kullanılmıştır. Ancak akvaryum, üretim-sömürü ilişkisini açıkçası yeterince eğretileyemez. Sadece sistem içinde “hapsolunmuşluğu” temsil eder. Bu hapsolunmuşluk mutlak bir “umutsuzluğu” barındırır. Çünkü akvaryum dışında hayat mümkün değildir. Bu nedenle filmde akvaryumun kırılma sahnesi, kritik sahnelerden biridir. Bu çarkı durdurmak, bu sistemden çıkmak, çırpına çırpına ölmek demektir. Gerçeğin yüzü bu kadar acımasız, çıplak ve soğuktur. Bu nedenle insanların çoğu, bu seçeneği düşünmeye cesaret edemezler. Filmdeki aile üyeleri bu “sistemden çıkma kararı”nı verdiklerinde ölümden başka çarelerinin olmadığını düşünürler. Ama bu gerçek, pek yalın olarak akvaryumun kırılma sahnesinde yüzlerine vurulur. Her bir balığın ölmesine uzun uzadıya yer verilmiştir. Çünkü akvaryumdan çıkış ve bunun sonucunda gelen kaçınılmaz ölüm, ailenin aldığı kararın adeta simülasyon uygulamasıdır; orada ölen balıklar değil aile bireyleridir. 
Metonimik anlamda, İnsan kendi ürettiklerinin esiridir. Araba, ev, kişisel eşyalar, para, süper market, tv, medya gibi mitler bitmek bilmeyecek rahat bir hayatı çağrıştırmaktadır. Bu anlamda bu mitler onlar açısından insansı araçların gücüne vurgu yapmaktadır.

SONUÇ: 
      Göstergebilim, göstergelerin bilimidir. Göstergebilimsel çözümleme, anlamlama açısından gösteren ve gösterilen arasındaki bağlantıdan çok, bu iki öğenin kendine özgü eklemleniş biçimiyle ilgilenmektedir. . Anlamın düzenlenişi ve eklemleme biçimi incelenmektedir. Göstergebilimsel çözümleme, tüm göstergelerdeki anlamsal katmanların yapısını ortaya çıkarmakta, anlamlı bir bütünü çözümlemeyi amaçlamaktadır. Var olduğu kabul edilen yapıyı araştırarak bozmakta, çözüp yeniden kurarak yapılandırmaktadır.

      Bir göstergede, öncelikle gösterenle gösterilen arasında ilişki kurulmakta, ardından göstergeler birbirleriyle birleşip anlam üretmekte ve böylelikle anlamlandırma oluşmaktadır. Anlamlandırma, temelde düzanlam ve yan anlam düzlemlerinden oluşmaktadır. Düzanlam, gösterge içindeki gösteren ve gösterilen arasındaki ilişkiyken, yan anlamda çağrışımlar ve mitler yer almaktadır. Diğer anlam iletme yöntemleri ise, metafor ve metonimidir. Metafor benzetmeden, metonimi ise çağrışımdan yararlanmaktadır. Ayrıca göstergebilimsel çözümlemede kodlar da çok önemlidir. Bunun nedeni ise, göstergebilimin temel ilgi alanlarından biri gösterge ve kavramı arasındaki anlam iken, diğeri onların kodlar haline dönüşmesidir. 

Yorum Gönder

2Yorumlar
  1. http://ahmetcorak.blogspot.com.tr/2011/09/bir-filmin-cagrstrdklar-haneke-ve.html

    YanıtlaSil
  2. http://www.hayalperdesi.net/dosya/57-bir-filmin-cagristirdiklari-haneke-ve-yedinci-kita.aspx

    YanıtlaSil
Yorum Gönder