1 ) GÖRÜNTÜSEL ANLATIM
Ingmar BERGMAN’ın yönetmen koltuğuna
oturduğu Çığlıklar ve Fısıltılar
adlı film 1972-İsveç yapımıdır. Yapımcısı Lars-owe CARLBERG’tir. Dram türündeki
film, 91 dakika sürmektedir. 1974 yılında en iyi film ve en iyi senaryo
ödüllerini almıştır.
Filmi bir cümle ile özetlersek eğer;
bencillik ve kıskançlığın üzerine kurulmuş 3 kız kardeşin, en kötü durumda
–ölümcül hastalıkta bile- hiçbir şekilde yumuşamayan kalpleridir.
Film, ölümcül hastalığa yakalanan üç
kız kardeşten en büyüğü Agnes’ e bakmak için diğer iki kardeşin malikaneye
geldikten sonra geçirdikleri günleri anlatmaktadır. Kız kardeşler Agnes’in ölümcül hastalığına
rağmen dış duvarlarını yıkıp, kardeş olmalarına rağmen birbirlerine iç
dünyalarında ki fısıltıları hiçbir şekilde duyurmamakta ve birbirlerine düşman
gözüyle bakmaktadırlar.
Saat tiktaklarıyla ve Agnes’in ölüm
döşeğinde yazdığı günlükle başlayan filmde 3 kız kardeşin ortak bir yanları
var; Agnes’in doktoruna aşık olmak… Agnes’i kontrole gelen doktor ile geçmiş
zamanlarda ilişkisi olan küçük kız Maria ise durumun farkında. Fakat doktor
geçmişi Maria’nın yüzüne tokat gibi vurarak; önceden olduğunda daha güzel
olduğunu ama artık yüzünde hoşnutsuzluğu, samimiyetsizliği, açlığı gördüğünü
dile getiriyor. Buna karşılık Maria’nın onu kandırdığı yönünde sözlerini
umursamaz şekilde işitiyor ve ikisinin de aynı olduklarını dile getirdiğini
anlıyor. Oysa ki doktorun orada kastettiği şey filmin ana teması olan geçmişte
iyi, erdemli, dürüst olup da şimdi yüze yapılan makyaj gibi her şeyi örten
kibir, bencillik, nefret duyguları…
Maria’nın bu davranışlarının
çocukluktan kalma olduğunu filmde açık açık görüyoruz. Ölüm döşeğinde ki Agnes,
küçüklükten itibaren annesi düşkün olmasına rağmen annesinde daha çok küçük kız
Maria’ya ilgi yoğundur. Ailenin iç yapısından kaynaklanan bu bencillik
durumunun kökünün yıllar öncesine dayandığı da bir gerçektir. Yine de diğer kız
kardeşlere rağmen en iyi huy Agnes’in.
Karin –ortanca kız kardeş- ise
filmin başından itibaren kalın duvarlar ile kendini çevrelemiş soğuk birisi.
Dokunuşlardan tamamen uzak büyümüştür. Eşiyle beraber geçirecekleri gecelerde
bile soğukluğun etkisi ile her zaman kendi ile baş başa kalmıştır. Filmin
ilerleyen sahnelerinde karşımıza çıkan Maria ‘ nın (küçük kız kardeş) ona yaklaşmaya çalışma isteğini sırf bu
yüzden reddetmiştir.
Film de en erdemli kişi, Agnes’ e on
iki yıl boyunca bakan Anna’dır. Dinine bağlı olan Anna, ölümün ne olduğunu
biliyordur, çünkü kızını kaybetmiş. O
yüzden Agnes’in iç sesini en iyi şekilde duyup ona kol kanat germektedir.
Agnes’in her yardım isteyişine kulak vermekte, ona en saf –çıplak- haliyle
sarılmakta ve yanında olduğunu hissettirmektedir.
Filmin ilerleyen sahnelerinde Agnes
ağırlaşmakta, nefes alışverişleri değişmektedir. Bu sese tek kulak veren Anna
olmuştur. Onun gözlerini kapatarak sarılmaktadır.
Filmin başından bu yana ağırlıklı
olarak kırmızı ve beyaz renklerle karşımıza çıkan film, Anna’nın ölümünden
sonra üçüncü bir renk siyaha da yer vermektedir.
Siyahlar karşımıza Agnes’in başında mum yakan kadınlarla
çıkar. Kız kardeşlerin ve pederin kıyafeti bunu takip eder. Pederin Agnes’in
ardından ettiği dua sonunda söylediği sözler, kız kardeşlerin ablaları hakkında
bilmediği gerçeklerdir bir nevi. Peder Agnes’in kendinden daha inançlı olduğunu
vurgular. Oysa ki kız kardeşler bencillikten kör olmuş gözleri ile Agnes’in bu
yanını hiçbir şekilde bilmemektedirler.
Defin işlemlerinin yapılması gerekmektedir artık. Karin’in bu
işi eline aldığı sırada Maria yanına gidip kardeş olduklarını, aralarında ki bu
bağın sıkı olması gerektiğini dile getirmektedir. Buna karşılık Karin’in
tepkisi, onu sevmediği yönündedir ve ondan nefret ettiğini dile getirir. Uzun
bir tartışmanın ardından az da olsa birbirleri ile konuşan kardeşlerden Karin,
duvarının yıkıldığını ve içinde yaşadığı duyguları az da olsa Maria’ya
aktarıldığını hisseder. Ve bu onun için olumsuz yönde değildir.
Tam bu sırada Anna fısıltıları duyup duymadıkları yönünde
soru sorarak onlarına yanına gelir… “Duymuyor musunuz biri ağlıyor?” der. Ve bu
ağlayan kişi öldüğünü sandığımız Agnes’tir. Oysa ki son nefeslerini daha
vermemiştir. Anna koşup Agnes’in odasına bakar ve şok olur. Agnes, ondan korkup
korkmadığını sorar ve Anna’nın merhametli sözleriyle karşılaşır. Ardından önce
Karin’i sonra da Maria’yı yanına çağırır. Tek tek konuştuğu kız kardeşlerinden
birisi de onun elini tutup, sarılmak istemez. Gözleri önünde bir ölüm
gerçekleşse bile kibirlerinden dolayı ablalarını yalnız bırakmayı tercih
ederler. İşleri olduklarını ve kalamayacaklarını dile getirirler. Bu sıra da
Anna onunla kalacağını yüksek sesle haykırır.
“Bana kimse yardım etmeyecek mi”
çığlıkları atan Agnes’e yarı çıplak şekilde sarılan Anna, gece boyunca onunla
kalır ve Agnes ölür.
Kız kardeşler ve eşlerinin cenaze
sonrası malikanede oturduğu sahne çıkıyor burada karşımıza. Cenazenin çok
kalabalık olmadığı ve gözyaşlarından yoksun olduğu için mutlu olduklarını dile
getiriyorlar. Ardından Agnes’e kendilerinden çok bakan Anna’yı ne yapacaklarını
konuşuyorlar. Eşlerde kız kardeşler kadar benciller ve zenginliğin kör ettiği
insan şekline bürünmüşlerdir.
Anna’ya mükafat olarak biraz para verip geçici bir süre evde
kalabileceğini söyledikten sonra tek tek malikaneyi terk eden kardeşler ve
eşleri, Maria’nın ve Karin’in konuşması ile devam eder. Karin her şeyin yeniden
başlayabileceğini düşünürken Maria o gecenin sadece aptalca olduğunu söyleyip,
beraber yaşayamayacakları yönünde ukalaca bir tavır gösterir. Kardeşlikten
yoksun iki düşman gibi ayrılırlar. Birbirlerine az da olsa yumuşamış gibi
görünen kalpleri malikanenin kapısında yeniden eski bencilliklerine döner.
Malikane de tak başına kalan Anna, Agnes’in günlüğünü alır ve
okumaya başlar. Kardeşlerinin onun yanına geldiği ilk günü okurken o güne dair
görüntüler karşımıza çıkar. Onların yanında tekrar beraber olmanın güzelliğini,
eski günlerde ki gibi olduğunu anlatır. Tüm bunlar olmasına rağmen onların
karşısında Agnes’in sapasağlam bir kişiliğinin olduğunu da görüyoruz. Maria ve
Karin kendi içlerinde kıskançlık ve bencillik içindeyken, Agnes kendi
dünyasında ve geçmişinde güzel anları düşünmüştür hep. Onların varlığı yanında
iken, dünyasına Anna’yı almış ve her zor anında onun adını seslenmiştir.
Film bizlere zenginliğin ve dokunmamanın –iç dünyayı
paylaşmama- getirisi olan kıskançlık ve bencilliği anlatmaktadır. Körelen
kalpler ne olursa olsun hiçbir şekilde yeniden merhametle dolmamaktadır. Bunu
ölüm bile sağlayamaktadır…
2
)
GÖSTERGE ÇÖZÜMLEMESİ
Gösterge;
Malikane
Siyah – Kırmızı – Beyaz Renkler
Bireyler
İç Mekan
Gösteren;
3 Kız Kardeş
Doktor
Enişteler
Bakıcı Kadın
Gösterilen;
Kıskançlık
Merhametsizlik
Bencillik
Erdem
Paranın Getirdiği Ukalalık
Yitirilip Gidenler
3
)
DİZİSEL VE DİZİMSEL ÇÖZÜMLEME
Kıskançlık – Sevgi
Bencillik – İyi niyet
Siyah – Beyaz
Ukalalık – Erdem
Zengin – Fakir
Kötülük – İyilik
Hastalık – Sağlık
Soğuk duvarlar – İçsel dokunuşlar
Korkular – Güven duygusu
Filmde kız kardeşlerin ve eniştelerin tüm kötü yanlarına
rağmen; bütün iyilik,
erdem,
merhamet bakıcı kadın Anna’ya yüklenmiştir. Kız kardeşlerin birbirlerine karşı
açamadıkları içsel duygularını Anna, Agnes’e tüm yüreğiyle açmaktadır.
4
)
METONİMİ (DÜZ DEĞİŞMECE)
İnsanların içinde ki duygulara girmek çok zor bir eylemdir.
Gerek aile yaşantısı, gerek hayatın getirdiği değişikler bu duygulara girmeyi
zorlaştırır. Filmde de karşımıza bu açık açık çıkmaktadır. Kardeşlik sevgisi
yerini; kıskançlık, merhametsizlik, ukalalık, karşıdakine karşı kalın duvarlar örme
gibi duygulara bırakmıştır. Para; sevgi,
erdem, merhamet, sevgi duygularını satın almada kullanılmıştır.