LA CİOCİARA (KIZIM VE BEN) Filmi İncelemesi

Burhan
0


A)    FİLMİN  GÖRÜNTÜSEL  ANLATIMI

Bu film İtalyan sinemasının neo realizm öncülerinden  Vittor De Sica’nın yönetmenliğini yaptığı bir filmdir. Bu filmde de neo realizmin etkilerini görüyoruz. Film önce Roma’da sonra kırsal bir alanda devam ediyor. Ve 2. Dünya savaşını konu almıştır. Oyuncular ise Cesira, Rosetto, Michele, Giovanni ve daha bir çok isimlerdir. Filmde biraz da feminist  hareketler seziliyor. Güçlü bir kadın kızını korumak için ne yapar, ve başlarında bir erkek olmadan da tek başına bir kadın hem kendisine hem kızına sahip çıkabilme imajını bize sunuyor. Bir annenin kızına bağlılığı, koruması, sahiplenmesi filmin temel taşlarından biridir.
Hikaye genç yaşında dul kalmış tezgahtar güzel bir anne olan Cesira ve on üç yaşındaki kızı Rosetta’nın müttefikler tarafından bombalanan Roma’dan kaçmaya karar vermesiyle başlıyor. Yönetmen zaten yolculuk başlamadan Cesira’nın ölen kocasının yakın ve evli bir arkadaşıyla birlikte olduğu sahnede yer verdiği ufak detaylarla filmin nereye gideceği hakkında da ipucu veriyor. Adamın Cesira ona veda ederken kalçasına attığı şaplak bu detaylar arasında en gözden kaçmaz olanı. Cesira ile kızı Roma’dan ayrılıp Cesira’nın doğduğu topraklara yani La Ciociara’ya gitmeye karar veriyorlar. Cesira ile Rosetta’yı Giovanni uğurluyor. Uğurlarken Giovanni’nin Cesiraya verdiği bir şişe şarap dikkat çekiyor. Bu şaraba ileriki sahnelerde de vurgu yapılıyor. Giovanni’ye özlemini, şarap şişesini yanağına koyup onun sıcaklığını alarak belirtir.  Derken tren hareket etmeye başlar ve Cesira tren garına ağlamaklı bakakalır.
Daha sonra trende giderken rahatsız edici bakışların Cesira’ya dikilmesi, müstehcen fotoğrafının çekilmesi teklifi, yolda karşılaşğı Amerikan askerlerinin şişirilmiş bir özgüvenle ona ve kızına yapmacık bir yakınlıkla yaklaşması ve en önemlisi, Cesira’nın bu karşılaştıklarına doğal bir refleksle, seri bir şekilde tepki göstermesi kadının metalaştırıldığını ve bununla yaşamayı öğrendiğini gösteriyor.
şman askerleri rayları bombaladığından tren daha fazla gidemez. Cesira ve kızı bavullarını kafalarının üzerine koyarak  yürümeye başlarlar ve bisikletli bir adamla karşılaşırlar. Onlar adamla konuşmak isterken adam askerlerin kurşunuyla ölür. Bu sahne savaşın kişiliksizlik ve acımasızlık yanını tüm netliğiyle ispatlamaktadır.
Gittikleri yerde eski tanıdıklarıyla karşılaşıp savaşın zorluklarının birlikte üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Ve aralarından Michele’yle tanışıyor. Siyasetle fazlaca ilgili, hatta belki bu ilgisinden kadınlara hayatında yer vermemiş, söylemleri komünist etkiler taşıyan saf bir delikanlı. Cesira’dan hoşlansa da onun için iyi niyetli bir dosttan fazlası olamıyor. Bu arada kızı Rosetta’nın Michele’den hoşlanması da göze çarpıyor.
Savaşı sonlandırmak üzere gelen Amerikan tanklarını görüyoruz. Ortalığın pastel renklerle bezenmesine, hafif burukluklara rağmen yüzlerde gülücüklerin açmasına yetmiştir.  O dönemde kötü şeyler olmuştu ama biraz mizah biraz yaşama sevinci biraz da Amerikan askeri savaş atmosferini yumuşatabilmişti. Ortada bir savaş var ama ordu olmadığı için savaşın olduğunu tanklardan anlıyoruz. Buda bir metanomdur.  Ama Amerikan askerlerinin bu  yarattığı sevinç ve huzur ortamı fazla sürmemiştir.  Ve öyle gözüküyor ki Amerikan tankları da Cesira’yı “hayatın güzel olduğuna” ikna etmekte yetersiz kalıyor.
O dönemde ekmek bulamayan insanları görüyoruz. Tarlada yiyecek toplayan insanların arasında iyi niyetli Michele’nin Rosetta’ya babasından gizleyerek ekmek verdiği göze çarpıyor. Rosetta’nın kucağındaki bebeğin ekmek diye ağlamasıyla kimse görmesin diye ağaçların arkasında bebeğe bir parça ekmek vermesi savaşın ne kadar kötü olduğuna bir kere daha dikkat çekiyor. Birazcık un bulabilmek için başka köye giden Cesira ile Michele gittikleri yerde bombalanınca kendilerini dışarı atarlar ve Cesira yere düşen bombaların parçaladığı otlara bakarken gördüğü uğur böceğide gözlerden kaçmamıştır. Buda filmde işlenen ayrıntılardan biridir ve gelişecek olaylara dair verilen mesajlardan biridir. Uğur böceğini gördükten sonra Michele’yle sevişirler ve bundan sonra Michele’ye olan düşünceleri değişir ve farklı gözlerle bakmaya başlar.
Cesira ve Michele’nin karşılaşğı bir annenin savaşta bebeği ölünce sütümü bebeğime emziremiyorum size vereyim diyerek göğüslerini açması  psikolojisinin nasıl bozulduğunu ve askerlere isyan edişi içleri burkmuştur.
Gittikleri köyü de artık yeterince güvenli bulmayan Cesira tekrar Roma’ya dönme kararı alıyor , anne kız kendilerini yeni bir yolculukta daha buluyor. Yolda acıktıklarında bir duvarın üzerine oturuyorlar orda Cesira’nın çobandan aldığı azcık peyniri kızıyla paylaşıp yanında da kuru ekmek yemeleri savaş ortamının ne kadar kötü ve insanların bir parça ekmeği zor bulduklarını gözler önüne getiriyor. Ve o anda Amerikan askerlerinin rahat ve umursamaz halleriyle önlerinden geçip gitmeleri Cesira’nın dikkatini çekiyor. Yorulduklarında biraz uyumak için yıkık dökük bir kiliseye girerler karşılaştıkları, aslında filmin de tepe noktasını oluşturuyor. Rosetta ve annesi, onlarca Alman askerin tecavüzüne uğruyor. İki kadının çaresiz haykırışları, askerlerin kahkahalarına karışıyor.
Kilisenin içinde Cesira’nın büründüğü saf ve masum kadın imajıyla bu masumiyetin Alman askerleri tarafından parçalanması ikilemi erkeğin masumiyet kavramını hiçe sayan bakış açısının, bu kavramın gerçek derinliğiyle arasındaki uçuruma değinmiştir. Bu da filmin en güçlü metaforudur. Kilisede tecavüze uğrayan kadınlar ve Cesira’nın savaşın sebep olduklarını görüp çocuklara miras ne kalacak? diye sorgulayışı, Michele’nin faşizm karşıtı söylemleri ve güzel bir geleceğin varlığına inanması, Alman komutanın İtalya’daki sınıf farklılıklarına dair düşünceleri filmin önemli sahnelerindendir ve bu sahnelerde aşılanan koyu realizm izleyeni silkeliyor.
Ayrıca Michele’nin Alman askerleri tarafından öldürülmesi anne kızı gözyaşlarına boğuyor. Acı olaylar önce annesi ile kızını birbirinden uzaklaştırsa da filmin sonunda acılara birlikte göğüs gerdiklerini ve birbirlerine tutunduklarını görüyoruz.
Tecavüzden sonra iki kadının geçirdiği süreçteki acılar, annenin dinç, canlı halini perişan, tutuk bir kadının almasıyla ve Rosetta’nın neşesini hırçın, annesinden uzaklaşş bir çocuğa bırakmasıyla gösteriliyor. Ve film, izleyiciyi savaşın sivillerden aldıklarını düşündürterek sonlanıyor. "Uyan Rosetta Uyan" diye başlayan film, "Uyu Rosetta Uyu" diye bitiyor, zira film boyunca Rosetta gereğinden fazla uyanmıştır.

B) GÖSTERGE ÇÖZÜMLEMESİ
-Gösterge: , İnsan, Nesne, Doğa
-Gösteren: Askerler, Füzeler, Bombalar, Tanklar
-Gösterilen:  Savaş, Acı, Evlat Sevgisi, Huzursuzluk, Bilinçaltı, Ölüm, Sefalet, Korku, Ağlamak
C) DİZİSEL VE DİZİMSEL ÇÖZÜMLEME
Savaş-Barış, Sevgi-Nefret, Umut-Umutsuzluk, Özgürlük-Esaret, İyi-Kötü, Faşist-Komünizm, Gülmek-Ağlamak, Zenginlik-Sefalet, Açlık-Tokluk



 Filmi izleyebileceğiniz adres : http://www.izlebizle.net/iki-kadin-1960-turkce-altyazili-izle.html

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)